Oyun, her ne kadar günlük hayatımızda üzerine konuşmasak da özellikle İstanbul gibi bir kentte olası deprem senaryolarına ne kadar hazırlıksız olduğumuzu bana tekrar düşündürdü. Binalarımızın, kontrol mekanizmalarımızın ve gücü elinde tutan yetkililerimizin her defasında bu sınavdan kalmaları belki de toplum olarak bu durumun duygusal ve gerçek etmenlerini kavramamıza engel oluyor. Bu noktada oyunun kolektif oyunlaştırma dinamiği sayesinde kazandığını tahmin ettiğimi “grilik” ve “ortada olma” yönleri farklı bir bakış açısı kazandırmada oldukça başarılı. Kişileri suçlayarak, taraf tutarak bu koca gerçek tehlikeyi bir dizi izler gibi izlemenin ayakta uyutulmaktan farksız olduğu bu dönemde Kara Kutu eylemlerimizin gerçek ve samimi sebepleri üzerinden bizlere yeni bir değerlendirme yapmamızı öneriyor.
Oyun birden fazla duyumuza -görsel/video ve ses kullanımlarıyla- hitap eden örülmüşlüğüyle olayın sebep olduğu durumlardan uzaklaşmamızı engelliyor. Tetiklenen duyularımız aylar içerisinde hızla unutma eğiliminde olduğumuz deprem tehlikesini psikolojik, ekonomik ve ilişkisel bağlamlarda derinlemesine irdeliyor.
Oyuncuların metin üzerindeki hakimiyeti benim açımdan samimi bir izlek oluşturdu. Hemen hemen hepimizin çevresinde deprem mağduriyeti/cinayetini yaşamış insanlar olduğunu tahmin ediyorum, en azından kendim adına bu konunun gözden kaçmasına izin vermediğiniz teşekkür ederim.
Kara Kutu / BGST - Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu