kasım 2018'de prömiyerini yapmış olan oyun, yeni oyuncu kadrosuyla 7 ekim'de başka bir deyişle ikinci bir prömiyer yaptı.
fatih reşat nuri sahnesi'nde 1.5 saatten biraz fazla süren oyunu pandemi şartlarından olsa gerek, tek perde ve doğal olarak maskeli izlemek oldukça zor oldu. varsın zor olsun, tiyatro izleyicisi buna razı.
önceki kadro ile izleme fırsatım olmamıştı. o açıdan bir kıyas yapmam mümkün değil. oyuncu performansları ortalama, oyunun atmosferi gergin ve hareketli başlayan fakat sonlara doğru kopukluklar içeren bir yapıdaydı. yazının ilerleyen bölümlerinde spoiler uyarısı ile biraz daha ayrıntıya gireceğim. metnin, empati kurma ve anlatmak yerine anlamayı seçme, ilişkilerimizden bazı kesitleri aynada görme şansı verdiğini düşünüyorum.
`elvan boran`, sahnedeki en beğendiğim isimdi. arkadaşları ile kıyasladığımızda başarılı bir görüntü çizdi. ya da arkadaşlarının sönüklüğü onu parlak gösterdi. bu görüşe de itiraz edemem doğrusu.
`DOLUNAY PiRCiOĞLU`'nun oyunu yer yer gerçeklikten uzaktı. bunun onun kabahati olduğunu düşünmüyorum, oyun bu role bu şekilde atanmı olabilir fakat birinin sahnede bir rol yaptığını hissettiğimde o karakterden kopuyorum.
`ercan demirhan`, sahnenin vasatlarındandı, buna rağmen en başarılı ikinci oyuncusuydu sanırım. koca bir ergen imajını üzerine çok iyi giydi. biyografisini okumasam yabana atılmayacak bir sahne tecrübesi olduğuna inanmazdım. oyunun sonunda, sahne arkası isimleri okurken heyecanlanıp ellerinin titremesi çok şekerdi.
`mana alkoy`, bir yerden sonra onun yüksek sesli diyaloglarına tahammül edemez duruma geldim. çok rahatsız etti. belki izleyiciye verilmesi istenen de tam olarak budur fakat kavgaya bile spiker tonlamalarıyla girmesi, abartılı oyunculuğu hanesine net birer eksi yazdırdı. bana, ilerleyen oyunlarda bunu törpüleyebilecek yetenekte olduğunu hissettirdi.
dekor, bu sezonun temalarından biri olduğu üzere sadeydi. 3 yazı tahtası, bir masa ve dört sandalye. eleştiriye sokulacak bir yanı yoktu.
ışık, son derece sadeydi. kritiğe değer bir etkisi yoktu.
vurucu cümlelerin, çiftlerin birbirlerine ağır ya da etkili sözlerinin sonuna saçma bir vurgu tonlaması yapıldı. bu seçimi tam bir fiyasko olarak görüyorum. bırakın da biz karar verelim, neden ana haber bültenlerinde üzülelim diye acıklı müzik koyanlar gibi izleyiciye "bakın burası vurucu replikti" işareti veriyorsunuz ki?
puanım 4/10. gidilir mi? evet gidin izleyin az da olsa size katacak, öğretecek şeyleri var bu hikayenin. ama sıkılacağınızı garantinisini maalesef veriyorum sizlere.
--- `spoiler` ---
çiftin mutsuz olduğu ve birbirleri ile geçinemediklerini oyunun başında abartılı bir şekilde gözümüze sokuldu. kavgaya giriş bahaneleri ve kavgaları gerçekçi değildi. bardak taşmakla kalmamış tahammülsüzlük seli başlamış denilebilir mi diye düşündüm fakat hayır, bu daha tok bir şekilde de yansıtılabilirdi. özellikle ilk iki duruşmaya kadarki tartışmaları, güldür güldür'deki absürd skeçler havasındaydı. kimsenin emeğine saygısızlık etmek istemem ancak hissettiklerimi de yazmak istiyorum.
konu sonlara doğru anne ve babadan çıkıp, anne kız olan arabuluculara kaydı. jeanne, çiftin küçük çocukları archmede ile empati kurarak kendisi gibi babasız bir gelecekten onu kurtarmak için görüşmeye sübjektif müdahalede bulunur. devamında annesiyle tartışması ve hiç görmediği babası ile ilgili bir nevi hesaplaşmaya girmesini anlamadım. neden oyun bu şekilde sonlandı, boşanmış ve çocuğun velayeti konusunda anlaşamayan, 2 pozitif ebeveyn olmaya çalışan bir çiftin hikayesinden başka bir hikayeye çok kopuk ve sanki sahne atlatılmış gibi bir geçiş yaşadık.
--- `spoiler` ---
Uzlaşma / İstanbul Şehir Tiyatroları