Avusturyalı seri katil ve iflah olmaz kadın avcısı Jack Unterweger’ın gerçek hikayesini sahneye taşıyan ve Barok orkestra için yapılmış bu oyunda Malkovich, 1974’teki tutuklanışının ardından ruh sağlığına kavuştuğu gözlemlenerek serbest bırakılan, sonrasında gazeteciliğiyle şöhretini pekiştiren ancak kadın cinayetlerinden vazgeçmeyen ve yeniden hüküm giydikten sonra intihar ederek hayatına son veren Unterweger’ı canlandırıyor. Kendisine Viyana Akademi Orkestrası’nın yorumladığı Vivaldi, Beethoven ve Mozart’ın eşsiz aryalarını seslendirerek eşlik eden sopranolar Susanne Langbein ve Chen Reiss ise Michael Sturminger’in yazdığı oyunun müzikal yönünü hayranlık uyandıran yorumlarıyla oldukça güçlü kılıyor. Bu da teatral olanın katı sınırlarını ortadan kaldırırken anlatıyı türler arasında bir yolculuğa çıkarıyor.
The Infernal Comedy; Barok orkestra, iki soprano ve bir aktör için yazılmış konsepte sahip. Bu yönüyle The Infernal Comedy’yi salt bir oyun olarak nitelendirmekten ziyade klasik müzik, opera ve tiyatronun sentezi olarak görmek çok daha doğru olacak. Oyunun başlangıcında Unterweger’ı yeni çıkan romanını okurken ve melodramatik müziklerle hatıralara gömülürken izliyor, monologları arasında bazı sahnelerde ise sopranolardan biri arasında geçenlere tanık oluyoruz. Bu sahnelerin ve aryaların her biri esasında Jack’in kadınlarla çeşitli bağlantılarının birer örneğiyle bağlantılı olarak “aşk”, “yas”, “arzu”, “coşku”, “hayranlık” ve “nefret” gibi duygusal ifadelerin bir yansıması niteliği taşıyor. Öte yandan Vivaldi, Beethoven ve Mozart’tan eserleri içeren kısımlar da hikayenin duygusal arka planını açığa çıkarma konusunda bir kaldıraç görevi üstleniyor.
Bir seri katilin portresini çizmenin yanı sıra bugün dahi pek çok ülkede tartışılan adalet mekanizmasını sorgulayan The Infernal Comedy, özünde biyografik bir oyun olmasının ötesine geçerek sert bir eleştiri. John Malkovich’in “Toplumun bu görünürde rehabilitasyon ve topluma kazandırma vakasındaki başarısızlığının yanı sıra, oyunda çağdaş cinayet ve klasik müziğin bileşimi, ve Jack Unterweger adındaki bu gizemli insan beni gerçekten etkiledi. Burada en sonunda kötü, ama çok kötü bir adamı oynama imkânı buldum, bu da çok hoşuma gidiyor” sözleriyle aktardığı The Infernal Comedy, bir seri katilin itiraflarının ötesine geçerek seyircisine klasik bir tiyatro oyunu vadetmiyor. Bu yönüyle performansta aryaların olduğu bölümler karakterin hikayesine ve ruh haline hizmet etmesine karşın kimi seyirci için oyundan kopuş yaşattığı da kesin. Bunda da aryaların ne yazık ki Türkçe çevirisinin yapılmamış olmasının da ciddi bir etkisi mevcuttu. Bir seri katilin zihninin derinliklerindeki çatışmaların, benliğiyle mücadelesinin ve topluma bakış açısının bir yansıması olan oyunda orkestranın varlığı da duygusal kırılımları yansıtması bakımından Unterweger’in kişiliğinin derinliklerini kazıyor adeta. Sonuç olarak The Infernal Comedy’yi John Malkovich’in devleştiği veya harikalar yarattığı bir oyun olarak nitelemek objektif olarak tam doğru bir yorum olmasa da kendisini sahnede canlı olarak izlemek dahi kendi adıma unutamayacağım bir deneyim oldu.
John Malkovich - The Infernal Comedy