bir adetim vardır, hiçbir oyunun süresine, konusuna, oyuncularına bakmam. sıfır önyargı ile oyunu izlerim. sadece isminden yola çıkarak tahminlerde bulunurum. ifigenya'da da haliyle mitolojik bir senaryonun sahnelendiğini düşleyerek gittim.
ilk saniyede yüksek yüksek tepelere şarkısını duyduğum şoke oldum. işte o önyargı burada geldi beni buldu. bu türkünün söylendiği bir ifigenya, nasıl güzel olabilirdi ki?
sahnede dekor adına hiçbir şey yok. minimal ve deneysel diyerek bu boşluğu kabul edemem. hiç beğenmedim.
modernize edilmiş bu metni de zerre kadar beğenemedim. acıklı şarkılar, sahneye yansıtılan gerçek hayattan alınma baba-kız ilişkilerini anlatan sözüm ona acıklı hikayeler beni hiç etkilemedi. mitolojide de olsa ve aradan binlerce yıl geçmiş modern dönemde de olsa ilişkiler ve duygular aynı temelde olabilir, aynı duygular hissedilebilir denmeye çalışılmış olsa gerek. peki neden baba-kız ilişkisini işliyorken röportajlar kızlar ve anneler ile yapılmış. evladını kurban etme konusu neden babalara sorulmamış da anneye sorulmuş. çok mantıksız değil mi?
oyuncuların karakterden çıkıp sanki kendi hikayelerini anlatıyormuş pozisyonuna geçtikleri bölümler de tam manasıyla gereksizdi.
bir oyuncunun birden çok karakteri canlandırmasına itirazım yok. buna yönetmenin tercihi diyorum ve pek çok başarılı örneğini izledim. bu oyunda beni bu itmedi. iten şey genel olarak atmosferin kendisiydi.
modernize edilmiş kötü bir versiyon izledim. aceleye gelmiş gibiydi.
İfigenya / İstanbul Şehir Tiyatroları