üsküdar tekel sahnesinde izlediğim ve bugün yukarıda görünen orijinal sahne tasarımının fotoğraflarını gördükten sonra bana neden bunca yavan geldiğini anladığım oyun. salona ilk adım attığımda konuyu da bilmediğimden, yine 12 eylül dönemi işkenceleri mi, aman tanrım diye geçirdim içinden ( mezarsız ölüler kabusum oldu çünkü) ve öyle çıkmamasına çok çok sevindim.
metinler, kurgu, oyunculuklar fevkalade ama oyunda bir türlü birbirine yapışmayan bir "eklenti" hali söz konusu. parçalar bir türlü birleşemiyor, arada oyuncu değişiklikleri sırasında yaşanan uzun "sizi bir dakika bekletebilir miyim" deyip telefon başına diken bankacılar gibi bitmeyen piyano eşlikli karanlıklar ise adamı iyiden iyiye yoruyor.
ama bahsedilen şeyin gerçekliği, zamanının minority report'u gibi bence üzerine çok düşünülmesi gereken bir konu. eğer bahsi geçen teknoloji 1970 yılında gelişmiş olsaydı belki de albert fish kendini sanal eğlencelerle tatmin etmiş tonton (pek tipi de öyle değil kabul ediyorum ama hadi öyleymiş gibi düşünelim) bir dede olup gündelik hayatında çoluğunu çocuğunu sevecek, torunuyla balık avlamaya gidebilecekti . sonuçta öldürme hayali kurduğumuz için hangimizi suçlayabilir ya da bir oyunda öldürdüğümüz canavarlar yüzünden hangimizi hapse atabiliriz ki!
nihayetinde, konusunu bir vuruşta anlatabilen (tek perdede bam güm gidiyor oyun, temposu düşmeden) ve oyun sonrası kendini ayakta alkışlatan oyunculara sahip, benim adıma iyi ki izlemişim dediğim, Allah senden razı olsun on liraya tiyatro izleten devlet tiyatroları diye de eklemek istediğim iyi bir sahneleme.
#Cehennem / İstanbul Devlet Tiyatrosu