Amerikalı yazar Will Eno'nun 2004 yılında yazdığı Thom Pain (Based on nothing/ Hiçbir şeye dayanmayan) adlı oyunu, İbrahim Çiçek rejisi ve Hakan Kurtaş oyunculuğu ile "BEN ÇOKTAN GİDERSİNİZ SANMIŞTIM" adıyla Ekim 2023 itibarıyla sahnelenmeye başlandı.
Peşinen söyleyeyim; doğrusal akışa sahip anlatı seven izleyiciye pek de hitap etmeyen bir oyun. Yeniliklere, deneysel tatlara açığım diyenler önden buyursun lütfen.
Oyunun yabancısı değildim; 2019 yılında Tiyatro 4'ün, salgın dönemi etkisiyle kapanan Yeldeğirmeni Theatron sahnesinde Derya Efe rejisi ve Kağan Uluca performansıyla izlemiştim. Hafızama garip şekilde yer etmiş bir oyundu. Haliyle bu akşam beni nelerin beklediğini az çok biliyordum. Merak duyduğum unsur, sevdiğim bir yönetmen ve oyuncu birliğinden oluşan performansın seyir zevkimde nasıl bir tat bırakacağı idi.
Salona girişte, izlerken oyundaki hikayelere gönderme olduğunu anladığınız görsel unsurlar karşılıyor sizi; "arı" kostümü giymiş biri, elindeki desteden size bir yüzünde fotoğraf, arkasında not olan "kartlar" dağıtıyor. Bu kartları günün sonunda anı olarak saklarsınız ancak oyun süresince de kolayda bir yerde tutun derim. Kim bilir belki bir çekiliş yapılır(!)
Ve oyun başlıyor. Eğer hala telefon ekranı açık birileri yoksa, ortama mutlak "karanlık" hakim. Karanlıkta sizinle konuşan, sizi gördüğüne memnun olduğunu söyleyerek, garip bir humor duygusuna sahip olduğu anlaşılan, ışıklar yanınca, takım elbisesi içinde dekoru olmayan sahnede bir başına gördüğümüz bir adam; Thom Pain ile tanışıyoruz.
Peki gerçekten tanıyabiliyor muyuz onu? O, kendisinin ne kadar farkında? "Her neyse".
Bize kısa kısa yaşanmışlıklar anlatıyor Thom Pain; köpeği ölen bir çocuk, bir aşk/ayrılık hikayesi, uğradığı arı saldırısı gibi. Sanmayın ki hepsi bütünlüklü bir şekilde aktarılıyor. Anlatımı kopuk kopuk, ileri geri bir düzende, tekrarlar var. Arada bize sorular soruyor. Bir anda bize hayal kurduruyor, adeta meditasyon talimatı verir gibi bir hale bürünüyor. Tam buna kendinizi bıraktığınız anda bambaşka bir konu ve ruh haline geçiyor. Evet çok değişken ruh halleri var. Neyi neden anlattığına dair odaklanmakta güçlük çekiyorsunuz. Sıklıkla "Bunu bize neden yapıyor?" der halde buluyorsunuz kendinizi. "Ne yaşadı ki bize bu hali yaşatıyor?" diye düşünüyorsunuz. O esnada aklınıza adı geliyor mesela: Thom PAIN (acı)
Onu tarif etmeye kalksam, sıralayacağım sözler şöyle olurdu: Soğuk, ciddi, itici, donuk, saldırgan, küstah, alaycı, sevimli, sevip bağlanmak isteyen ama bundan korkan, garip biri. Aynılığımızdan dem vuruyor. Belki biraz biz gibi ya da "...ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine" bir hali var (Süleyman Nazif'i anmış olalım)
Planlı spontanlık denebilecek anların yaşandığı oyunda başta da bahsettiğim gibi dekor yok, devreye sonradan giren bir sandalye var sadece. Işık önemli, sahnelerin etki gücünü arttırıyor, zaman zaman bizleri far görmüş tavşan haline sokuyor:)
Oyuncu her rolü oynar mı? Teknik olarak evet. Ancak seyirci herkesi her rolde kabul etmez, edemez. Mesela bu, öyle bir rol. Başka kimler oynayabilirdi diye düşündüğümde pek çok sevdiğim isim eleniyor aklımda. Hakan Kurtaş rol ile güzel örtüşmüş. Aksi olsa inanın pek çok kişi "çoktan giderdi":)
Büyük salonlar ile örtüştüremediğim bir oyun. Alan Kadıköy'de izledim, uygundur. Ancak daha büyük salonlar için, oyuncu seyirci arasındaki kontakt bazlı, cazibenin azalacağını düşünüyorum.
Üzerine söz söylemenin, yazmanın güç olduğu bir oyun. Oyundan daha net bir şey varsa o da sanırım oyun tanıtım metni :) Emeği geçenleri kutlarım. Alkışları bol olsun.
Ben Çoktan Gidersiniz Sanmıştım / ID İletişim