Aslı İktu, Mata Hari Oyununu Anlattı: “Ben Sadece Güneşe Bakıp Fırtınaları Unuttum…”
Çoğumuzun hakkında çok şey bilmediği, 1876 ve 1917 yılları arasında yaşamış bir kadını (Margaretha Geertruida Zelle nam- diğer Mata Hari) değişik bir bakış açısıyla; onun çapraşık duygularını, dünyasını, seçimlerini, hatalarını, hırslarını, yasak tutkularını, öldürülüşünü ve ölümünün ardından bugüne gelişini anlatıyor “Mata Hari” adlı oyun.
Saçları sımsıkı geriye taranmış, başının altında toplanmış. Siyah kadife eldivenlerinde yıldız tozları… Mumun titrek ziyası gözbebeklerinde oynaşmakta.
O artık yaşsız bir kadın. Bundan böyle zamanın, yılların Mata Hari’ye hasar vermesi enikonu olasız. Belleklerde sonsuza kadar, Aslı İktu‘nun yorumladığı bu yeni haliyle kalacak sanki.Ve oyunu yazan / yöneten Fırat Devecioğlu, oyunun dekor / kostümünü oluşturan Tuba Akkaya, koreografiyi tasarlayan Bahar Aksoy, sahne fotoğraflarını çeken Volkan Erkan‘ın başarılarıyla anılacak.
Oyun sonrası Aslı İktu ile buluştuk.Ve tabii, sorular sorulara eklendi.
Pınar Çekirge – Aslı İktu’nun “Opera sanatçısı Ayşe İktu, Mustafa İktu’nun kızları; Melek Ökte ve Aydın Gün’ün torunu” diye başlayan özyaşam öyküsünü düşününce, ister istemez sanatla uğraşacağını, sahnede olacağını tahmin etmek hiç zor değil. Ne dersin?
Aslı İktu – Çocukluk hayallerimde hep balerin olmak vardı. Sonra arkeolog olmak istedim. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale Bölümü’nün sınavlarına girdim ve kazandım. Altı sene sonra mezun oldum. Bale bölümü ile tiyatro bölümü binaları karşılıklıydı. Vakit buldukça tiyatro öğrencilerinin çalışmalarını, derslerini izlerdim. Tiyatro ile ilgili kitaplar oyunlar okumaya ve araştırmaya başladım o ara. Sınava girdim, tiyatro bölümünü kazandım ve asıl hikayem başladı. Müşfik Kenter, Haluk Kurtoğlu, Cihan Ünal, Zekai Müftüoğlu, Mahir Günşiray gibi ustalar hocalarım oldu. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Her birinin şu anda sahnede olmamdaki etkilerini yadsıyamam… Olay, ailemin sanatçı olması ile ilişkilendirildiğinde, şunu söyleyebilirim, evim Atatürk Kültür Merkezi’ydi aslında. Orada büyüdüm, diyebilirim. Koridorların, kulisin, merdivenlerin kokusu bile hala burnumdadır. Dolayısıyla sahnenin büyüsü beni kendine çekti. Evde hep sanat konuşulurdu. Annem beni önce iyi insan sonra da, mesleğine tutkuyla bağlı, çalışkan bir birey olarak yetiştirdi. Ben de elimden geldiğince o emeğin, çabanın ve özverinin bir ürünü olmaya gayret ediyorum. Anneannem Melek Ökte’yi hiç tanımadım. Annem anlatır, ne kadar yetenekli ve başarılı bir tiyatro sanatçısı olduğunu. Onunla bir anım olmadı ne yazık ki. Umarım bir yerlerden beni izliyordur.
Yavuz Pak – Başarısından hala söz edilen “Afife”nin ardından yine tek kişilik bir oyun ve yine çok önemli bir kadın kahramanı canlandırıyorsun. Bu proje nasıl başladı?
Aslı İktu – İki sene önce Think House’un kurucusu Fırat Devecioğlu ile yollarımız kesişti. Tesadüf bu ya, Mata Hari’nin hayatı beni çok etkilemişti, Fırat’ta epey bir zamandır onun hayatını araştırıyormuş meğer. “Mata Hari’yi canlandırmak, sahneye taşımak istiyorum, tek kişilik bir oyun yazar mısın?” dedim. “Yazarım” dedi. Mata Hari’nin yaşamıyla ilgili uzun sohbetlerimiz oldu kendisiyle. Mata’nın hayatı onu da etkilemişti. Tüm yönleriyle Mata’yı anlamaya çalışmak zor bir süreçti. Fırat da detaylı bir araştırma dönemi yaşadı ve yaklaşık üç ay sonra bana teksti yolladı. Çok temiz, içime sinen, derdi, iletisi olan bir metin çıkmıştı ortaya ve yolculuğumuz böylece başlamış oldu.
Pınar Çekirge – Afife Jale ve Mata Hari gerçekte önerilmiş, daha doğrusu dayatılmış hayatlara cesurca karşı gelmiş gerektiğinde bedel ödemiş, korkusuz kadınlar. Aslı İktu olarak onlarla bir kan bağın var mı?
Aslı İktu – İkisi de öncü ve cesur kadınlar. İkisi de başkaldırmayı başarmış. Aslında kaderleri birbirine benziyor. Mücadele ruhu taşıyorlar. Dolayısıyla kan bağım olmasa da, bazı karakter özelliklerini taşıyor olabileceğimi düşünüyorum.
Pınar Çekirge – Ne gibi?
Aslı İktu – Mata Hari’nin “El alem ne der“ repliği ile yaşıyoruz hayatlarımızı. Kendi varlığımızı “el alemin”, yani toplumun bizi görmek istediği yerden tarif ediyoruz genelde. Özgürleşememiş kadınların yaşadığı bir coğrafyadayız çünkü. Mata ve Afife de benzer kaderi yaşamış. Kadınların çaresizlik diye tanımladıkları ruh halinin altında korku yatıyor. Mata korkusuzdu, cesurdu. Beni en çok çeken karakter yapısı bu oldu. Aşka ve özgürlüğe tutkun bir kadın olduğunda, el aleme göre yaşamadığında ya Mata Hari oluyorsun ya da o kalabalığın içinde yok olup, gidiyorsun.
Yavuz Pak – Mata Hari başarılı bir metin olmasının yanı sıra, son derece başarılı bir oyunculuk performansına ihtiyaç duyan bir oyun. Hazırlık sürecinden bahsetsen… Mesela sahnede egzotik danslar yapan bir Mata Hari var… Her sahnede izleyici şaşırtan bir başka Mata Hari de…
Aslı İktu – Mata Hari egzotik dansları ile hayata baş kaldıran bir kadın çünkü. Provalar sırasında Fırat, danslarla ilgili profesyonel bir koreografiye ihtiyacımız olduğunu söyledi. Kathak ve Hint danslarında büyük başarılar elde etmiş Bahar Aksoy’a ulaştık ve dans provalarına başladık. Şahane bir süreçti. “Bu egzotik dans aklımı başımdan almıştı” diyor Mata bir repliğinde. Gerçekten de öyle oldu.. Sonra Mata Hari’nin karakter özelliklerini araştırmaya başladık. Yazdığı kimi mektupları okuyup ruh halini anlamaya çalıştık. Nasıl sinirlenir, nasıl ağlar, nasıl aşık olur, hangi yemekleri sever, nasıl yürür, nasıl heyecanlanır, nasıl bir parfüm kullanır vs… Karakterin içsel kısımlarında çok dolaştık. Mata sahneye girdiği andan itibaren seyircinin gözlerine ayrı ayrı bakarak maskülen bir protesto gerçekleştiriyor örneğin. Aslında kolektif bilinç, ölüm sonrası yaşam, içimizdeki yaratıcı güçle bağlantıya geçebilme gibi, kimi felsefi temalara odaklanıyor.
Pınar Çekirge – Aşk, zevk için yaşamış. Dahası güç, para, şöhret, ışıltılı bir hayat uğruna sıradışı olmanın bedelini en baştan kabul edip, ödemiş, cesur, gizemli bir kadın Mata Hari. Yanlış bir devirde mi doğmuş sahiden?
Aslı İktu – Mata bu devirde doğmuş olsaydı, eril bir coğrafyada daha özgür olabilirdi diye düşünüyorum. “Özgürlükle kutsardım ruhumu” diyor. Yaşadığı dönemde kadın olmasından dolayı, ötekileştirilmesi ve üzerindeki ağır baskılara rağmen, kahkahası, giydiği sıra dışı kıyafetleri, yani tüm renkleriyle, coşkularıyla özgürce yaşama ait ne varsa cesurca var etmiş. Şuna eminim ki, Mata günümüzde yaşasaydı daha özgür olacaktı…
Yavuz Pak – Anlaşılamamış olmasının nedeni neydi sence?
Aslı İktu – Mata Hari’nin yaşamda temel taşları belliymiş. Anlaşılmamış olması, gerçekte yanlış anlaşılmış olmasıdır diye düşünüyorum. Çünkü o sadece aşk ve zevk için yaşamını sürdürmek istemiş. Meydan okuması da anlaşılmamış olmaktan, zaten.
Pınar Çekirge – Oyuncu olarak teksti ilk okuduğunda, ilk provada kafanda beliren hayalin ne kadarına eriştin, diye sorsam…
Aslı İktu – Aslı’dan, yani kendimden nasıl bir Mata doğar diye düşündüm. İçimden bir Mata çıkaracaktım. Hayal kurarken öncelikle karakter özelliklerim ile, yaşar kılacağım kimliğin ne kadar eşleştiğini keşfetmeye çalıştım. Benim karakterimle zıt olan çok az noktası vardı. Bunlara anlam yüklediğimde bedenim ile Mata arasında bir köprü kurdum ister istemez. Fırat, hayalini kurduğu Mata’yı tekstte o kadar güzel vurgulamış ki provalarda Fırat’ın gözü ile beraber hayalimize ulaştık. Hayallerimiz eşleşti diyebilirim.
Yavuz Pak – Oyunla ilgili izleyici yorumları nasıl?
Aslı İktu – Oyunumuz daha yeni prömiyer yaptı. Şimdiye kadar dokuz oyun oynadık. Ama şunu söylemek isterim ki, genelde seyirciler oyunun etkisi altında kaldıklarını, kendilerini hayata dair sorgulamaya iten sürprizli bir piyesle karşılaştıklarını söylüyorlar. Zaten bizim de derdimiz buydu. Sahne, hayatta kendimi en iyi hissettiğim yer… Orada hayattaki engeller kalkıyor. İnsanlarla Mata Hari aracılığıyla karşılaşmak beni çok mutlu ediyor.
Pınar Çekirge – “Sahnede ışığı hep benimle” dediğin Melek Ökte’nin başta “Gelin” (Thérèse Raquin) ve “Bütün Gün Ağaçlarda” , “Satıcının Ölümü”, “Bernarda Alba”daki ustalık katındaki başarıları bugün hala anlatılıyorsa, “tiyatro gerçek sanatçılar için suya yazılmış bir yazı değildir” savına ne dersin?
Aslı İktu – İyi yapılmış, düşünülmüş, tasarlanmış, emek verilmiş her tiyatro oyunu akılda kalır diye düşünüyorum. Ben yüzyıllar önce yaşamış Puccini’yi hala dinleyip, keyif alabiliyorsam ya da anneannemin kısacık yaşamında oynadığı oyunlar hala konuşuluyorsa, tiyatro kesinlikle suya yazılmış bir yazı değildir.
Pınar Çekirge – Varsayalım buğulu bir pencere camı var önümüzde. Afife, Mata Hari, Aslı İktu o cama ne yazarlardı?
Aslı İktu – Sevgi…
Mata Hari tüllerin, şifonların, ipeklerin arasından gülümsedi bir an: ”Belki de en çok, ama en çok… Kurşuna dizilmeden önceki son anlarım konuşuldu. Hepsini duydum. Burada her şeyi duyabiliyoruz. Kimi, idam mangasını beklerken, hücremde şarkı söylediğimi bile söylemiş. Ha ha! Evet, o anlarda duyarsızdım! Gerçek acının olduğu yerde kaygı olmaz ki. Belki bu hayattaki son saniyelerinizi henüz yaşamadınız. Ama en büyük acılarınızı hatırlayabilirsiniz, çok sevdiğiniz birini kaybettiğiniz zamanı mesela. Tam, an; artık gelecek yoktur, endişe bitmiştir, kaygılar çok uzaktadır. Hayatın keskin gerçeği boğazınızı çoktan kesmiştir. Yanlış bir devirde doğmuş bir kadınım ben! Ama mağdur bir kadın olarak düşünmeyin beni.”
Mata Hari / THINK House