Yeşim Akdeniz 2015 yılında Pi Artworks Londra'da açtığı The Secret Life Of My Coffee Table başlıklı sergisinden sonra, Pi Artworks İstanbul için Kulüp Distopya'yı kurguluyor. Yapıtları daha önce MAK Museum (Viyana, 2013), Guggenheim Gallery (Los Angeles, 2013) ve Stedeljik Musuem (Amsterdam, 2004) gibi kurumlarda sergilenen sanatçı, bu ge
DEVAMIrçeküstü kulüpte, erken dönem Cumhuriyet mimarisinin ulus devlet kurma ülküsünü yansıtan ancak bugüne ulaşmayan örneklerini, kendi resim dünyasında yeniden yaratıyor.
Deforme edilmiş, orijinal bağlamlarından soyutlanmış mekan görüntülerine Yeşim Akdeniz'in son dönem pratiğinde sıkça rastlanır. Sanatçının gerçeküstü kompozisyonlarına bu kez, 1930'larda modernizmi Türkiye halkının yaşamına sokmak, onlara ideal bir hayat tarzı benimsetmek amacıyla inşa edilen kamusal binalar giriyor. Bu bağlamda Taksim Belediye Gazinosu, Çubuk Gazinosu, Ankara Sergi Evi, İstanbul'un farklı yerlerindeki fabrika binaları, Akdeniz'in resim evreninde çeşitli göndermeler ve hikayelerle çıkıyor izleyicinin karşısına. Ya yıkılan ya da dönüştürülerek farklı amaçlar için kullanılan, bazı yönleriyle Sovyet estetiğini yansıtan bu binalar, bir bakıma toplum mühendisliğinin de sembolleri. Arada kalmış bir modernlik anlayışının sessiz temsilcileri olan bu yapılar, kendilerini inşa eden zihniyetin devamında, eskiyi silerek yeniyi dayatma isteğinin kurbanı oldular.
İnsan yapımı unsurların, çevreyi dolduran inorganik objelerin hatta ideolojilerin, insan hayatını yönlendirici gücü Akdeniz'in son dönem çalışmalarında işlediği bir olgu. Son serisinde bu fikri erken dönem Cumhuriyet mimarisiyle ilişkilendiren sanatçı temelde, Object Oriented Ontology* (OOO) öğretisi (özellikle Timothy Morton'un metinleri) ve dünyanın insan etkisiyle girdiği yeni ekolojik dönem Anthropocene'ye** dair teorilerden ilham alıyor. Bunlardan hareketle Akdeniz, insan faktörüyle şekillenen çevrenin dünyayı dönüştürmenin yanı sıra, belleği manipüle etmedeki etkisine de işaret ediyor. Diğer taraftan tüm bu elemanların, binaların, objelerin iç ve dış mekan betimlemelerinde bir araya getirilmesinin yarattığı bir aura var. Akdeniz'in kompozisyonlarında onlar, insan elinden kurtulup kendi yaşam döngülerini ve diyaloglarını başlatıyorlar. Varlığın akıldışı yaklaşımlarını, dünyadaki nesneler arasındaki alışılmadık bağlantı ve dalgaları görünür kılıyorlar.
Bu seride insan figürüne nadir rastlanıyor. Sanatçının Taksim'de Son Dans isimli yapıtında, dans eden bir kadın görünüyor. Bu iş hem bugün artık yerinde olmayan Taksim Belediye Gazinosu'na ve buranın yapıldığı dönemki modernleşme ve yeni bir yaşam tarzını yerleştirme girişimine gönderme yaparken, aynı zamanda semtin bugün yaşanan şiddet eylemleriyle değişen yapısını gündeme getiriyor.
DAHA AZ GÖSTER