Tolga Akalın’ın Yapıtları Üzerine:
Jonathan Fineberg, “Üzerine düşünülmeye değer her hangi bir sanat yapıtı, dünyada gördüğümüze ‘benzemeye’ yeltenen basit bir temsilden çok,kadın ya da erkek sanatçının, kendi deneyimi oranında sahip olduğu, karmaşık bir algı ve duygu kümesinin ele avuca gelir cisimleşmesidir.” demiştir. Tolga Akalın
DEVAMI’ın resimlerini ele alırken,Fineberg’in bahsettiği ‘karmaşık algı ve duygu kümesi’ bizim yol göstericimiz olmalıdır.
Sanatçının yapmış olduğu resimleri, herhangi bir akımın veya akıma benzer bir hareketin içinde değerlendirmek oldukça zordur. Özellikle, yapmış olduğu insan figürlerindeki deformasyon ve stilize durumları, onu, diğer insan figürü yapan ya da işlemiş olduğu konuların merkezine insanı koyan sanatçılardan ayırmakta ve adeta bu figürlerin her biri sanatçının imzasını oluşturmaktadır.
Sanatçının eserlerinin görünen kısmı; oldukça sakin bir havada, sanatçının bireysel üslubuyla stilize edilmiş insan figürlerinin yan yana gelmesiyle oluşmuştur. Sanatçı, eserlerindeki mekân algısını perspektif kurallarına bağlı kalmadan, sadece yüzeyleri kare veya dikdörtgenlere bölerek, her bölmeyi farklı renklere boyayarak oluşturmaktadır. Bu bölmelerin sınırları genellikle kalın ve siyah kontur çizgileriyle belirginleştirilmiştir. Biçimsel özellikler bakımından ele alındığı zaman, çoğu sade olan resimlerinin içerik analizleri oldukça derinlere dayanmaktadır. Sanatçının kent yaşamı deneyimlerini ve karmaşık duygu durumlarını, yapmış olduğu figürlerin deformasyonundan anlayabiliriz. İnsan figürlerinin bacaklarının uzaması, bedenlerin incelmesi, başların ayrıntıdan uzak sadece basit birer siyah leke, bazen de başka renklerde yapılması ve özellikle bu insan figürlerinin kollarının olmayışı izleyiciye, sanatçının kent yaşamı ve modern insan ile ilgili yaşamış olduğu farklı duygu durumlarını yansıtmaktadır.
Sanatçı, bu resimleri yaparken, kendi yaşam alanını oluşturan, yakın çevresindeki insanların birbirleriyle olan ilişkilerini, sanatın oluşmasını sağlayan, plastik unsurları kullanarak, tuval üzerinde cisimleşmesini sağlamıştır.
Gelişmiş veya gelişmekte olan diğer dünya ülkelerini etkilemiş olduğu gibi, sanatçının yaşadığı yakın çevresindeki insanları da etkileyen teknolojik gelişmeler; iletişim ve bilişim ağlarının çok fazla yaygınlaşması, görsel kültürün oluşturduğu renkli dünyaların adeta beynimizi bombardımana tutması, küresel gelişimin insanları şaşkına çevirmesi, duyguların karmaşıklaşmasına ve duygu durumlarının bozulmasına, insanların bireysel/içsel, toplumsal kaosa sürüklenmelerine sebep vermiştir. Bu duygu bozuklukları, sanatçının resimlerinde gözümüze çarpan özelliklerden bazılarıdır.
Peki, sanatçının eserleriyle ilgili saydığımız bu özellikleri hangi sembollerden anlayabiliriz? Bunları tek tek ele almak faydalı olacaktır. Kalabalık toplumlar içinde gösterilen, insan bedenlerinin incelip uzaması, bacakların adeta yok olmaya kadar incelmesi ve uzaması; toplumsal hayattaki insanın yalnızlaşmasını sembolize etmektedir. Bu bedenleri oluşturan baş bölgesinin ayrıntıdan uzak, lekesel bir şekilde yapılması ise modern insanın tek tipleşmesini, adeta birbirlerinin sureti şeklinde çoğalmasını, kendine ait düşüncelerin olmamasını sembolize etmektedir. Bu başlar, bazen aynı yöne bazen de birbirinin zıttı yöne bakar. Ancak birbirine bakan figür sayıları çok azdır. Bu durum ise insanların birbirleriyle aynı ortamları paylaşmasına rağmen, adeta hiçbir zaman birbirleriyle samimi olamayacaklarının göstergesidir. İnsan hayatındaki en önemli yaşam organlarından olan kolların ve ellerin özellikle yapılmaması ise kent hayatını sürdüren modern insanın aslında gittikçe eksildiğini, yaşam gereklerini yerine sağlıklı bir şekilde getiremeyeceği için yok olmaya veya varlığını sürdürebilse bile hastalıklı ve eksik sürdürebileceğine dair göndermeleri bulunmaktadır.
Günümüzden yıllar önce başlayan kentsel gelişimi ve bilişim dünyasını destekleyen, insanın varlığını ve modernleşmeyi bu gelişmelere dayandıran pek çok bilim insanı ve sanatçının olduğu gibi bunun tersi bir şekilde, bu gelişimlerin modernlikten ziyade insanın yok oluşuna, bedensel değilse bile ruhsal çöküşüne yol açacağını düşünen sanatçılar da olmuştur.
Günümüzde, artık birçok sanat akımının ömrünü tükettiği ve sanatın da insanlar gibi bireyselleştiği bir ortamda Akalın’ın da bu durumdan etkilenmiş ve sanatının merkezine bireyi yerleştirmiştir. Resimlerindeki bireylerin, mekân içindeki hallerinden, sanatçının da kentsel gelişime, kentsel gelişimin yarattığı suni mekânlara ve bu suni mekânların içindeki birbirine yabancılaşmış, samimiyetten uzak insan topluluklarına karşı bir duruş sergilediği açıkça görülmektedir.
DAHA AZ GÖSTER